Almanca destek sınıfları, Dil yasakları, Çok dillilik – ZackZack Türkiye Dil ve Konuşma Terapisti Ali Dönmez ile kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdi.
Hier geht es zur deutschsprachigen Version.Gabriel Hartmann
Viyana, 09 Aralık | Ali Dönmez Dil ve Konuşma Terapisti olarak çalışıyor ve uzun yıllardır çok dillilikle derinlemesine ilgileniyor. “Bırakın çocuklar birlikte okusunlar!” imza kampanyasının başlatıcısı ve sözde Almanca derslerinin kaldırılması için kampanya yürütüyor. ZackZack Türkiye kendisiyle hem bu konuda hem de “dil yasaklarıyla” ilgili röportaj yaptı.
ZackZack Türkiye: Ali Bey, Viyana’da “Sprachnest” adında bir logopedi muayenehanesinde çalışıyorsunuz ve ayrıca Türkçe terapi de sunuyorsunuz. İnsanlar size ne gibi şikâyetlerle geliyor?
Ali Dönmez: Muayenehaneme birçok çocuk geliyor. Ebeveynler çocuklarının konuşma gelişiminde bir sorun olduğu endişesiyle veya anaokulu öğretmeninin çocuklarının bir konuşma terapisti tarafından muayene ettirmeleri tavsiyesi üzerine iletişime geçiyorlar. Muayenehanemde vakaların büyük çoğunluğunda çocukları ama aynı zamanda inmeli yetişkinleri tedavi ediyorum. Logopedide çalışma alanın çok yönlü olması da çok hoşuma gidiyor.
Avusturya’da özellikle Türkçe konuşan danışanlara yönelik muayenehane eksikliği var mı?
Büyük bir eksiklik var. Tüm Avusturya’da Türkçe terapi sunan ve Türkçe konuşan terapistlerin sayısı muhtemelen bir elin beş parmağını geçmez. Avusturya’da çok sayıda Türkçe konuşan olduğunu düşünürseniz, büyük bir eksiklik var.
Linz, Graz veya Salzburg’dan da ebeveynler, Almanca konuşan terapistlerin konuşma bozukluğunu nasıl değerlendireceklerinden emin olamadıkları için çocuklarını muayene ettirmek üzere Wiener Neustadt’ta bana getiriyorlar. Bu bir konuşma bozukluğu mu yoksa ‘ikinci dil edinimi’ sorunu mu? O zaman konuşma bozukluğundan söz edemeyiz, çocuk dil desteğine ihtiyaç duyar.
(C) ZackZack/Christopher Glanzl
“Almanca destek sınıflarına” hangi sebeplerden dolayı karşı çıkıyorsunuz?
Okuyucuların, bir destek aracı olarak “Almanca destek sınıfları” ile şu anda sahip olduğumuz “Almanca destek sınıfı sistemi” arasında ayrım yapabilmeleri önemlidir. Almanca destek sınıfı temelinde ek olarak kullanılabilecek ve oldukça faydalı olabilecek bir destek biçimidir. Ancak şu anda sahip olduğumuz ayırtıcı ve ayrımcı bir sistem.
Almanca destek sınıflarını eleştirdiğimizde, aslında onların arkasındaki ayrımcı sistemi eleştiriyoruz. Bunun lehine hiçbir bilimsel argüman bilmiyorum, sadece eğitim bilimine dayanmayan siyasi emellere dayanan argümanlar var.
Uzmanlar, Almanca teşvikinin bütünleştirici bir şekilde gerçekleştiği okuldan bağımsız modeller öneriyorlar. Evet, çocuklar beraberce birbirlerinden ve birbirleriyle öğrenmeli ve ayriyeten desteğe ihtiyacı olanlarda bu desteği almalı.
Bunun yerine çocuklar beş yaşındayken MIKA-D testi olarak adlandırılan bir teste tâbi tutuluyorlar. Bilimsel açıdan bakıldığında, bu konuya dair büyük eleştiriler var.
Bu tam olarak nedir?
Test, çok dilli çocukları tek dilli standartlara göre ölçüyor ve “Dil Hakları Ağı” bu testi çok sert bir şekilde eleştirdi.
Peki bu konuda eleştirdiğiniz şey nedir?
Şu anda olduğu gibi, çocuklar önceden strese giriyor. İlk okul deneyimi, uluslararası standartları karşılamayan test materyalleri ile geniş kapsamlı sonuçları olan bir sınav. Öğrenciler ancak bu MIKA-D testini geçerler ve normal sınıfa yerleştirilirlerse bir üst sınıfa geçebiliyorlar. Muafiyetler var ancak bundan kaç çocuğun faydalandığına dair bir bilgi yok. MIKA-D testini geçemezlerse, istisnai öğrenciler olarak sınıflandırılıyorlar. Bu çocuklar ayrı bir sınıfa yerleştirilerek “ötekiler” olarak adlandırılıyorlar. Daha sonra birinci sınıfı tekrar etmek zorunda kalıyorlar ve tekrar başarısız olurlarsa, birinci sınıfı yeniden tekrar ediyorlar. Bu durum en fazla iki yıl sürüyor hatta birinci sınıfı üç kez tekrarlayan çocuklar biliyoruz. Sekiz dokuz yaşındaki çocuklar altı yaşındaki çocuklarla aynı sınıfa gitmek zorunda kalıyorlar.
Vay be!
Bu, bilimsel, pedagojik ve insani açıdan tamamen tartışmaya kapalı. Almanca destek sınıfları sistemi, ne yazık ki kurumsal ayrımcılığa iyi bir örnek teşkil ediyor.
Bu imza kampanyasını başlattığımda gelen tepkiler genellikle şöyleydi: “Sizin çocuklarınız bizim çocuklarımızın öğrenmesini engelliyor”. Avusturya’da çok dilli çocuklara bakış açısı hala onların Avusturya’nın çocukları değil, “ötekilerin”, “yabancıların” daha doğrusu yabancılaştırılanların çocukları olduğu yönünde.
Almanca sınıfları çok daha önceki sistem başarısızlığının belirtisidir. Çocuklar için yıllar boyunca biriken, ülke çapında, Avusturya çapında birçok dilli dil desteği yoktur. Çocukların mümkün olduğunca çok dilli olarak dil desteği alması gerektiğini savunuyoruz, çünkü çocuklar çok dilli olarak desteklenirse dilleri çok daha iyi öğrenebilirler.
(C) ZackZack/Christopher Glanzl
Çok sayıda okul “Problemli Okullar” olarak damgalandı.
“Problemli” okullar kavramsal olarak bile sorunlu. Okul problemli değil, okulun kaynaklara ihtiyacı var. Bunun için kaynak yaratmak yerine, bunu damgalamak için kelimeler kullanıyorlar. Tam buraya uyan bir söz okumuştum. Anlamı şu şekildeydi: “Bir çiçek büyümezse, açmazsa, çiçeği mi yoksa çevresini mi suçlarsınız?” Kendimize yeterince güneş ışığı alıp almadığını, toprağının neye benzediğini, yeterince su alıp almadığını sorardık.
Çocuklar söz konusu olduğunda, Almancanın teşvik edilmesi söz konusu olduğunda, şöyle deniyor: Ebeveynler ve çocuklar Almanca öğrenmeliler ve öğrenemiyorlarsa bu onların kendi hatası. Bu işin kolayına kaçmaktır.
Avusturya’da eğitim kalıtsaldır. Eğer yeterince teşvik edilemediğin bir aileye doğduysan şansına küs. Eğitim sisteminde kimlerin en başarılı olduğuna baktığımızda okullarımızın hangi nüfus grubuna göre tasarlandığını görüyoruz. Bu çocuklar sadece ilk dili Almanca olanlar değil aynı zamanda yeterince finansal kaynaklara sahip olan ebeveynlerin çocukları. İlk dili Almanca olan pek çok çocuk da bu dezavantajdan etkilenmektedir.
Avusturya okullarında Almancayı zorunlu hale getirmek mantıklı mı?
Almanca, Avusturya’nın resmi dili ve bu sebeple en yaygın ve baskın dildir, ancak nüfusun tek dili değildir. Dil yasakları ırkçıdır. Bunun için bir kelime var: dil ırkçılığı. Dilsel buyruklar söz konusu olduğunda sorunlu bir hal alır çünkü bunlar olumlu bir şekilde formüle edilmiş ve hatta iyi niyetli olabilirler. Ben buna sözde pedagoji ve sözde dilbilimi diyorum.
Dil yasakları bir teşvik aracı değildir. Bir dili yasaklayarak diğerini teşvik edemezsiniz, ama dili en iyi nasıl öğrenebileceğimiz hakkında düşünebiliriz.
(C) ZackZack/Christopher Glanzl
Peki, bunun sırrı nedir?
İlgimizi çeken şeyler, keyif aldığımız şeyler, bizi motive eden insanlar, eğer olumlu bir yaklaşım geliştirirsek, bunlar bizi teşvik eden şeylerdir. Ancak bu durumu yaratamıyorsak, o zaman sorun budur, çocukların teneffüslerde Türkçe veya Hırvatça konuşması değil. Çocukların hakları vardır ve hakları korumak biz yetişkinlerin elindedir.
Dil yasaklarını destekleyenler, bunun grup oluşumunu engellemenin bir yolu olduğu argümanını öne sürüyorlar.
Bunlar ahlak dersi veren argümanlardır. Grup oluşumu okul için çok önemlidir. Tüm çocukların ana dilinin Almanca olduğu bir okul varsayalım, orada gruplaşma olmuyor mu? Grup nasıl oluştur? Grup, çocukların birbirlerine ilgi göstermesiyle oluşur. Çocuklar birbirlerinden öğrenirler. İletişim kurmak istediğiniz bir kişiye ilgi gösterdiğinizde Almanca öğrenirsiniz
Daha önce hiç 20 en iyi arkadaşı olan bir öğrenci görmedim. Çok dilliliğe yönelik farklılaştırılmış bir yaklaşımı öğrenemedik. Çocukken okulda çok dilliliği günlük yaşamın doğal bir parçası olarak gören çok dilli bir rol modellerimiz yoktu. Tüm bu argümanlara bakıldığında, insanların bir başkası hakkında kötü konuştuğunu ya da birilerinin dışlanmış hissettiğini düşünebilirsiniz, bu öğrenilmiş bir davranıştır.
Eğer çocukların başka bir dilde birilerini kötülediklerinden korkuyorsam, o zaman sorun dilde değil davranıştadır. Bu çocuklar Almanca olarak da başkaları hakkında kötü konuşacaklardır. Dil yasakları sadece sorunun başka bir yöne kaymasına neden olur, ayrıca olumsuz bir etki yaratır: okul alanında senin dilinin yeri yoktur, dilin ahlaki açıdan kınanacak niteliktedir, potansiyel bir silahtır ve topluma zarar vericidir, göz hapsindesinizdir ve tüm bunlar daha sonra kişiye hissettiriliyor. Bu dil yasakları toplumsal hiyerarşiler yaratıyor ancak sorunları çözmüyor.
Matura sınavı olarak Türkçe veya Boşnakça, Sırpça, Hırvatça için daha fazla seçenek sunulmalı mı?
Kesinlikle evet! Daha fazla seçenek olmalı. Bu birkaç yıl önce büyük bir tepkiyle yol açmıştı. Birkaç dilde Matura dersleri vardı ve buna Türkçe eklendiğinde büyük bir tartışma yaşandı: “bu Türkler entegre olmalı, Almanca öğrenmeliler”. Türkçe’den bir Matura dersi olarak bahsettiğimizde, Matura seviyesinde Almancaya hâkim olan öğrencilerden söz ediyoruz. Bu, ana dili Almanca olan pek çok Avusturyalının yapabileceğinden daha fazla. Türkçe Matura sınavına girebilmem için matematik, Almanca, İngilizce, biyoloji ve coğrafyayı Almanca geçmem gerekiyor. Dil seviyem o kadar iyi ki tüm bunları becerebiliyorum ve sonra Almanca öğrenmem gerektiği öne sürülüyor! Bu çok absürt, trajikomik bir durum.
(C) ZackZack/Christopher Glanzl
Hatta bir adım daha ileri gidebilirim: İngilizce iki dilli okullarımız var, bir Fransız lisemiz var. Ancak Türkçe-Almanca, B/K/S-Almanca, Lehçe-Almanca ile iki dilli okullar talep edersek, bu toplumda bir tartışmaya neden olur. Bu talep “paralel bir toplum istiyorlar” şeklinde algılanır fakat bu doğru değil. Böyle bir okulda insanlar Almancanın yanı sıra başka bir dil öğrenebilirler.
Avusturya’da insanlar ırkçılık karşıtlığı konusunda nasıl bilinçlendirilebilir?
Temel sorun, Avusturya’da sorun farkındalığı olmaması. Eğer bir sorunumuz olduğu konusunda hemfikir değilsek, bu sorun hakkında konuşamayız. Sanki ırkçılık bireysel bir sorunmuş gibi sunuluyor. Ancak ırkçılık, bir grup insanın diğer bir gruba karşı ayrımcılık yapmasına ve yapısal olarak dezavantajlı konuma düşürülmesine dayanan bir sistemdir. Farklı biçimler ve tabii ki bireysel düzeyde ırkçılık da var. Irkçılığın bir sistem olduğu konusunda farkındalık eksikliği var. Avusturya’da belirli bir isme, dine, kökene, dile ve dış görünüşe sahip olan insanlar konut piyasasında, iş piyasasında ve okulda daha kötü durumdalar.
Bu konuda ne yapılması gerekir?
Irkçılığa karşı insanları aydınlatmaya ve ırkçılığın varlığını dile getirmeye devam etmeliyiz. Refleks olarak ‘Aman Tanrım, benim ırkçı olduğumu söylüyorsun’ diye tepki veren insanlar var. Hayır, ben sadece bir şeyin ırkçı olduğunu söylüyorum, senin ırkçı olduğunu değil. Savunmaya geçmeden ırkçılık hakkında konuşmayı öğrenmeliyiz.
Titelbild: ZackZack/Christopher Glanzl